BAZEN BİR ADIM, BİR HAYATI DEĞİŞTİRİR
Bir gün her şeyin yerini sessizlik alabilir…
Bir gün, ışığın kıymetini karanlıkta, yürüyebilmenin değerini düşerken, tutulan bir elin anlamını yalnız kalınca anlayabilirsin.
Ama o gün gelmeden fark etmek gerek; insan olmak, görmekle değil, hissetmekle başlar.
Hayat, insana verilmiş en büyük imtihandır. Kimi bu imtihanı gözleriyle verir, kimi kulaklarıyla, kimi de vicdanıyla. Ama en ağır sınav, kalbini kaybedenindir. Çünkü kalpsiz bir toplum, kör bir dünyadan daha karanlıktır.
Bir gerçek var ki; hayat engelliler için hâlâ zor. Fakat asıl engel, onların bedeninde değil; bizim duyarsızlığımızda, kibirli bakışlarımızda, yüreksiz sessizliğimizdedir.
Bir kaldırım düşün… Gözleriyle değil, bastonuyla yürüyen birinin önüne dikilen engel, sadece taş değildir. O taş, düşüncesizliğin, umursamazlığın, insanlığın kalbine yerleştirilmiş bir duvardır.
Bir engelli kardeşimizi görünce dökülen “vahlar, yazıklar” değil, uzatılan bir el, paylaşılan bir gülümseme olmalıdır. Çünkü merhamet, sesle değil, dokunuşla anlam kazanır.
Birine iş vermezsen, ondan umudu çalarsın.
Onu gelin ya da damat olarak görmezsen, ondan hayali çalarsın.
Hayatına dahil etmezsen, insanlıktan bir parça eksiltirsin.
Ve eğer bir gün bir engelli kardeşimizin sesi isyana dönüşüyorsa, o çığlığın yankısı bizdedir.
Çünkü engel, kaslarda değil; zihinde ve kalptedir.
Bugün sağlıklı yürüyen ayaklar, yarın toprağa mahkûm olabilir.
Bugün gören gözler, yarın karanlığa düşebilir.
Bugün yardım eden eller, yarın yardım arayabilir.
Bir âlimin dediği gibi:
“Elma kurdu için yemek bulmak ne kadar kolaysa, bir aslan için o kadar zordur.”
Ama elma kurdunu gözeten Allah, engelli kardeşimi de gözetir.
Adalet O’nun, imtihan hepimizin…
Güneşin ışığından kaçma,
Bir gün gelir, o ışık gözlerine veda eder.
Duyduğun seslerden yakınma,
Bir gün gelir, sessizlik seninle dost olur.
“Ellerim üşüdü” deme,
Bir gün gelir, tutacak bir elin bile kalmaz.
“Ayağım takıldı, düştüm” diye üzülme,
Bir gün gelir, ayağın olmaz ama kalbin dimdik kalabilir. Aklını paylaş, çünkü bir gün gelir, aklın seni terk eder.
Aldığın nefesi say, çünkü bir gün gelir, o nefes sonun olur.
Bugün sahip oldukların, yarın kaybettiklerinde hatırlayacağın nimetlerdir.
O yüzden şükret.
Şükretmek sadece dudakla değil, davranışla olur.
Bir engellinin yolunu açmak, birinin gözyaşını silmek, birinin kalbini anlamak… İşte gerçek şükür budur.
Toplum, merhametle büyür.
Bir millet, vicdanını yitirdiğinde değil, empatisini kaybettiğinde yok olur.
Empati, sadece anlamak değildir; hissetmektir, paylaşmaktır, omuz vermektir.
Unutmayın; her biriniz, bir saniyede “engelli” olabilirsiniz.
Kimi kazayla, kimi hastalıkla, kimi de hayattaki bir sınavla.
Ama en büyük engel, vicdanı paslanmış bir kalptir.
Bugün güçlü olmak yetmez; anlayışlı, duyarlı, adil olmalısın.
Bir kaldırım yaparken bir adımı,
Bir söz söylerken bir kalbi,
Bir yasa çıkarırken bir hayatı düşün.
Çünkü yanlış bir karar bir ömrü yakar,
Doğru bir dokunuş bir ömrü kurtarır.
Hayat kısa, insanlık sonsuz bir iz bırakma yolculuğudur.
Giden gider ama yaptığı kalır.
Kimi bir kaldırım taşında, kimi bir tebessümde, kimi bir yardım elinde iz bırakır.
Sen hangi izi bırakacaksın?
Şunu unutma;
Bir gün şükredecek vaktin bile kalmayabilir…
Ama bugünden birinin hayatına ışık olabilirsen, o ışık seni de aydınlatır.
ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU – BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU – MİLLİ YÜZÜCÜ – KOORDİNATÖR – REHBER – ŞAİR – BİLGİSAYAR YAZILIMCISI – YAZAR
SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ
