Engelli haklarında gerçek sınav

Engelli haklarında gerçek sınav

ENGELLİ HAKLARINDA GERÇEK SINAV: SÖZLEŞME VAR, UYGULAMA YOK

Birleşmiş Milletler, 30 Mart 2007’de insanlığa onurlu bir çağrı yaptı: “Engelliler de eşit yurttaşlardır.” Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi, kâğıda dökülen sıradan bir metin değil, insan onurunun evrensel beyannamesiydi. Ülkemiz de bu sözleşmeye taraf oldu. Fakat aradan geçen yıllar gösterdi ki, bu metin hâlâ satırlarda duruyor; sokaklarda, okullarda, işyerlerinde, toplu taşımada ve kültür hayatında hissedilmiyor.

Sözleşme, engelli bireylere özgür seçim, tam katılım, erişilebilirlik ve ayrımcılıktan korunma hakkı tanıyor. Ama gelin bugünün Türkiye’sine bakalım:

Bir görme engelli, şehir merkezinde bastonuyla yürürken önüne çıkan direğe çarpıyor çünkü sarı kılavuz yolun ortasına masa atılmış ya da gelişigüzel kesilmiş. Bir ortopedik engelli, tekerlekli sandalyesiyle rampasız bir kamu binasının merdivenlerinde çaresiz kalıyor. Bir işitme engelli, televizyondaki kamu duyurusunu anlayamıyor çünkü altyazı yok. Eğitimde ise görme engelli bir öğrenci, sınav günü kitabına erişemediği için derslerine hazırlıksız yakalanıyor. Üniversitede okuyan engelli gençler, kampüs yollarında dahi bağımsızca hareket edemiyor.

İstihdamda tablo daha da çarpıcı. Engelli kadrosu çoğu işyerinde kağıt üzerinde dolduruluyor. İşe alınan engelli birey, üretkenliğiyle değer göreceği yerde masa başında edilgen bırakılıyor. Spor salonları, tiyatrolar, sinema salonları ya hiç erişilebilir değil ya da yalnızca sembolik düzenlemelerle yetiniyor. Yani sözleşme “tam katılım” derken, biz hâlâ engellileri toplumun kıyısında tutuyoruz.

Oysa bu sözleşme uygulansa, tablo tamamen değişir. Bir görme engelli, bastonuyla hiçbir engele takılmadan güvenle yürüyebilir. Bir ortopedik engelli, rampasız bina korkusu olmadan her yere girip çıkabilir. Bir işitme engelli, altyazısı olan haber bülteni sayesinde ülkesinde olup biteni ilk elden öğrenebilir. Bir öğrenci, erişilebilir ders materyaliyle eşit şartlarda sınava girebilir. Bir çalışan, kotayı doldurmak için değil, emeğiyle, yeteneğiyle değer görmek için iş hayatında yer alabilir.

Gerçek şu ki, engellilerin yaşadığı her zorluk, toplumun ve devletin eksikliğinden kaynaklanıyor. Kaldırım rampası yapılmadığında yalnızca engelliler değil, bebek arabası süren anneler de zorlanıyor. Altyazısız bir duyuru yalnızca işitme engelliyi değil, yabancı dil bilmeyen vatandaşı da dışlıyor. Erişilebilirlik, aslında toplumun tamamı için bir güvence ve kolaylık demektir.

Bugün yapılması gereken bellidir: Sözleşme artık raftan inmeli, hayata karışmalıdır. Yasalar sadece kitaplarda değil, sokaklarda da görünür olmalıdır. Engellilerin “yardıma muhtaç” değil, “hak sahibi eşit bireyler” olduğu anlayışı toplumun her köşesine yerleşmelidir.

Unutulmamalıdır ki, engellilere engelsiz bir yaşam sunmak yalnızca onların hakkı değil, hepimizin insanlık sınavıdır. Ve bu sınavı başarmak, ancak sözleşmeyi kağıttan çıkarıp hayata geçirdiğimizde mümkün olacaktır.

SAKARYALI Yusuf Durdurmuş