GÖZLER DEĞİL GÖNLÜN GÖRSÜN: TOPLUMUN İLETİŞİM SINAVI
Hayat, bazen bir kaldırımla başlayan adımda, bazen bir otobüs durağında beklenen dakikada, bazen de kırmızı ışıkta atılan bakışta gizlidir. Görme engelli bir bireyin bastonunun ucunda hissettiği taş, aslında toplumun ona uzattığı köprüdür. O taş bazen sert, bazen yumuşak olabilir. Fakat asıl mesele şudur: İnsanı insan yapan, gözlerinin gördüğü değil, kalbinin hissettiğidir.
Ve işte bu yüzden, görme engellilerle gören bireylerin kurduğu iletişim bir nezaket meselesi değil; insanlık imtihanıdır.
 Çarpık İletişimden Doğan Yara İstanbul’da bir durak:
Görme engelli bir kardeşimiz sorar:
“Beyefendi, bu otobüs Kadıköy’e gidiyor mu?”
Yanındaki adam terslenir:
“Ya kardeşim ben de bilmiyorum, görmüyor musun tabelayı!”
O kırıcı ses tonu, yalnızca bir kişiyi değil, bütün bir topluluğu yaralar.
Sakarya Serdivan’da bir kaldırım:
Görme engelli bir kadın sorar:
“Abla, Serdivan’a giden otobüs gelince haber verir misin?”
Kulaklığını çıkarmadan cevap gelir:
“Bakamıyom ben, işim var.”
Sadece iki saniyelik bir iyilikten kaçmak, bir insanın yüreğinde saatlerce sürecek bir acıya dönüşür.
Ankara Kızılay’da trafik ışığı:
Bir görme engelli genç seslenir:
“Kardeşim, karşıya geçerken bana eşlik eder misin?”
Karşıdan gelen cevap serttir:
“Benim işim acele, sen bekleyeceksin artık!”
O an sadece bir yol kapanmaz; toplumun vicdanı da kapanır.  Doğru İletişimden Doğan Işık Aynı sahneler başka şekilde de yaşanabilir. Çünkü doğru iletişim, hayatı aydınlatan en güçlü ışıktır.
İstanbul Kadıköy’de bir durak:
“Beyefendi, bu otobüs Kadıköy’e gidiyor mu?”
Yanındaki adam gülümser:
“Evet kardeşim, hadi beraber binelim.”
O an sadece otobüse binilmez; kalpler de birbirine yaklaşır.
Sakarya Serdivan’da bir kaldırım:
“Serdivan’a giden otobüs gelince haber verir misin?”
Genç kız kulaklığını çıkarır:
“Tabii abla, gel beraber bekleyelim.”
İki yabancı, bir anda iki yol arkadaşı olur.
Ankara Kızılay’da trafik ışığı:
“Kardeşim, karşıya geçerken bana eşlik eder misin?”
Vatandaş hiç tereddüt etmez:
“Tabii ki, gel koluma gir.”
O an sadece bir yol değil, insanlık da karşıya geçirilmiş olur.  Görenlerin En Büyük Yanılgısı Çoğu gören birey farkında olmadan iki yanlışa düşer: 1. Acıma duygusu: Engelliyi eksik görmek. 2. Sertlik ve sabırsızlık: Onu birey yerine koymadan terslemek. Oysa doğru olan şudur: Ne acıyacaksın, ne de küçümseyeceksin. Onu eşit göreceksin. Çünkü görme engelli birey senden sadece bir şey ister: Saygı.  Görme Engellilerin En Büyük Gücü Görme engellilerin gücü ise dillerindeki nezakettir.
Her “abla”, her “kardeşim”, her “beyefendi”, her “hanımefendi” hitabı; topluma verilen en büyük insanlık dersidir.
Çünkü onlar bilirler ki: Doğru kelime, karanlığı bile aydınlatır.  Son Söz: İnsanlık Aynası Unutmayalım, görme engellilerle kurduğumuz iletişim sadece onları değil, bizi de tanımlar.
Bir görme engelliye sert çıkmak, aslında kendi vicdanımıza sert çıkmaktır.
Ama ona kibarca yaklaşmak, kendi kalbimize iyilik ekmektir.
Hayat bazen bir durakta beklerken, bazen bir ışıkta karşıya geçerken insanlığa ders verir.
Kimin gerçekten “gördüğünü” işte o an anlarız.
Çünkü gözlerin görmesi insanı insan yapmaz; kalbin görmesi yapar.  REHBER KORDUNATÖR BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU MİLLİ YÜZÜCÜ ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU YAZAR ŞAİR BİLGİSAYAR YAZILIMCISI SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ