GÜNÜMÜZ İNSANININ EN BÜYÜK SINAVI: KALBİNE VE İNSANLIĞINA DÖNMEK
Bugünün insanı, kalabalıkların ortasında yapayalnızdır. Kentlerin ışıkları gözleri kamaştırır, teknolojinin parıltısı akılları oyalarken, gönüller derin bir karanlığa gömülür. İmkânlar çoğaldı, evler büyüdü, sofralar çeşitlendi ama insanın içindeki sevgi ve merhamet küçüldü. Modern çağda insan, görünür olmak için çırpınırken, kendi özünü kaybetti.
En acı gerçek ise şudur: İnsan, “el âlem ne der?” korkusuyla yaşarken, vicdanını susturmayı öğrendi. El âlem kendi günahını halının altına süpürüp üstünde secdeye gider; senin günahını ise duvarlara asar, her gün tekrar eder. Onların dili, çoğu zaman kendi ayıplarını örtmek için senin kusurlarını konuşur. Bu çağın en büyük hastalığı, başkalarının kusurlarıyla beslenip kendi vicdanının sesini unutmaktır.
Ama mesele sadece bu değildir… Bu çağda en ağır yükü taşıyanlar engelli bireylerdir. Onlar, her gün hem hayatın fiziki engelleriyle hem de toplumun görünmez duvarlarıyla mücadele eder. Bir kaldırımda, bir otobüste, bir okulda, bir işyerinde… Yalnızca bedenleri değil, çoğu zaman hayalleri de engellenir. Çünkü çağın insanı, görmezden gelmeyi kolay bulur. Engelliyi fark etmek yerine yok saymak, en büyük merhametsizliktir.
Halbuki engelli bireyler, hayatın en büyük öğretmenleridir. Onlar bize, sabrın ne demek olduğunu, azmin hangi dağları aşabileceğini, imkânsız görünenin aslında nasıl mümkün kılınabileceğini gösterir. Ama insanlık, bu dersleri dinlemek yerine sırtını dönmeyi seçer. Oysa bir toplumun gerçek medeniyeti, gökdelenleriyle değil, engelli bireylerine gösterdiği hassasiyetle ölçülür. Çünkü engelliyi görmeyen bir toplum, aslında kendi insanlığını görmezden geliyordur.
Bugünün insanı şunu bilmelidir: Hayatta en büyük engel, gözün görmemesi ya da ayağın yürümemesi değildir; en büyük engel, kalbin taşlaşmasıdır. Bir bastonun ucunda yürüyen adım, aslında hürriyetin en onurlu simgesidir. Bir tekerlekli sandalyenin ardındaki mücadele, iradenin en asil hâlidir. İnsan eğer görmek isterse, engelli bireylerin hayatında en saf hakikatleri görebilir: Mücadele, umut ve sabır.
Unutma; insanın büyüklüğü, malıyla, şöhretiyle ya da makamıyla değil; elini uzatabildiği, kalbini açabildiği, gönlünü paylaşabildiği ölçüde büyüktür. Bugünün insanı, engellilerin önündeki taşları kaldırmadıkça, aslında kendi vicdanının önündeki duvarları da yıkamaz. Ve şunu bil ki, insanın asıl imtihanı engellilerin hayatına ne kattığıdır. Çünkü merhamet, sözle değil; davranışla, sahip çıkmakla, yük taşımakla gerçek olur.
Çağımızın kurtuluşu, göz boyayan sahte mutluluklarda değil; engellinin elinden tutan, düşen birini kaldıran, mazluma ses olan yüreklerde saklıdır. Çünkü hakikat, en çok görünmeyen ellerde ve sessizce atılan adımlarda gizlidir.
REHBER KOORDİNATÖR
BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU
ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU
MİLLİ YÜZÜCÜ
ŞAİR
YAZAR
BİLGİSAYAR YAZILIMCISI
SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ