Karanlığın içindeki ışık

Karanlığın içindeki ışık

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ GÖZKAMAŞTIRICI IŞIK Görme engelli olmak, dışarıdan bakıldığında sadece bir eksiklik gibi algılanır çoğu zaman. Oysa bu, sadece gözlerin ışığa veda etmesidir; ruhun ışığını kaybetmesi değil. Asıl mesele, ışığı nerede aradığına bağlıdır insanın. Kimi gözlerinde, kimi yüreğinde taşır aydınlığı. Görme engelli bir birey, hayatın görünmeyen yüzünü okur, duyulmayanı duyar, hissedilmeyeni hisseder. Onların görmediği yerden baktığı dünyada, çok daha derin bir hakikat saklıdır.

Bu insanlar, hayata çıplak gözle değil, içsel bir görüşle dokunurlar. Ellerinden tutmasa da kimse, onlar içlerinden tutar hayatı. Çünkü onlar karanlığı bir mağlubiyet değil, bir başlangıç olarak görür. Görememek, onların varoluşunun değil; dönüşümünün adıdır. Görmediklerini sandığımız o gözler, aslında çoğumuzdan daha fazla şey görür: Samimiyeti, yalandan arınmış sözleri, gerçekten uzatılmış elleri, içten gelen sevgiyi… Görme engelli olmak , dünyayı izlemek değil; onu içinden yaşamak demektir. Her adım, bilinmeyene atılmış bir cesaret manifestosudur. Her gün, yeni bir çözümün, yeni bir uyumun, yeni bir varoluş biçiminin provasını yaparlar. Çünkü onlar her sabah gözlerini değil, ruhlarını açarlar güne. Hayal gücü , onların pusulasıdır. Birçok insanın sadece baktığı şeyleri onlar, gözlerinin görmediği bir alanda tasarlar, kurar ve inanarak yaşar. Göremedikleri renkleri, hayal ederler; ve çoğu zaman o renkler, görenlerin dünyasından çok daha parlaktır. Dinlemek , onlar için sadece duymak değil, anlamaktır. İnsanları seslerinden tanırlar. Yüz mimiklerinden değil, ses tonlarından okurlar duyguları. Onlar için kelimelerin ardındaki sessizlik bile konuşur. Bu yüzden bir görme engelli, sizi hiç görmeden gerçekten tanıyabilir. Söz , onların gözüdür. Anlatırken detaylara sığınmazlar, duygulara yönelirler. Çünkü gerçek iletişimin, kelimelerle beden arasında değil, yürekten yüreğe aktığını çok iyi bilirler. Hafıza , onların defteridir. Bir sokak tarifini bir defa duymaları yeterlidir, zihinsel haritalarını anında çizerler. Kitapların, adreslerin, tarihlerin izini belleklerinde titizlikle taşırlar. Çünkü unutmak, onlar için lüks değil; ciddi bir engeldir. Sabır ve çözüm üretme , onların yaşamı boyunca kuşandığı en sağlam zırhtır. Engelleri bir duvar gibi görmezler; onları geçilecek, aşılacak, gerekirse dönüştürülecek bir yapı olarak algılarlar. Bir kapı kapanınca, başka bir kapıyı inşa ederler. Düzen , görme engellinin haritasıdır. Çatalın nerede durduğu, bastonun nasıl tutulduğu, ayakkabının nereye bırakıldığı; hepsi bir sistemin parçasıdır. Çünkü dağınıklık, onlar için sadece estetik bir sorun değil, doğrudan yaşamsal bir engeldir. Empati , çoğu zaman doğuştan gelir. Kendi engelini taşıyan biri, başkasının yükünü de kolaylıkla hisseder. Bu yüzden görme engelliler, yalnızca kendi yollarını değil, başkalarının kalplerini de aydınlatabilir. Bağımsızlık , onlar için bir tercih değil, bir direniştir. Yardım almayı bilirler, ama her yardımı kabul etmezler. Çünkü yardıma muhtaç değil; kendi potansiyelinin farkında olan bireylerdir.

Ve belki de en önemlisi; hayata karşı duydukları derin sevgi dir. Gözleriyle değil, kalpleriyle görürler. Bu yüzden birçok şeyi görenlerden daha çok fark ederler. Sessizlikteki fırtınayı, kelimelerdeki duyguyu, kalabalıktaki yalnızlığı hissederler.

Görme engelli bir bireyin hayatına yakından bakan biri, kendi hayatını sorgulamaya başlar. Bizlerin önemsemediği detaylar, onlar için yaşamın anahtarıdır. Ve bu bakış açısı, aslında hepimize bir ders verir: Gerçek görme, gözlerle değil, gönülle başlar. Hayat, görmeyenler için daha zorlu olabilir, evet. Ama o zorlukların içinde öyle bir irade, öyle bir direniş, öyle bir zarafet saklıdır ki… İnsan sadece hayran olmakla kalmaz, bir nebze olsun onların cesaretinden pay almak ister. Çünkü karanlığın içinden gelen ışık, en çok parlayandır. SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ