Gerçek Engel Kalplerdedir

Gerçek Engel Kalplerdedir

Temmuz ayının sıcak bir günüydü. İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, dalgaların usulca kayalıklara çarptığı Moda Sahili’nde bir grup genç, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak için toplanmıştı. Aralarındaki biri, diğerlerinden farklıydı. O, dünyayı gözleriyle değil, kalbiyle gören biriydi. Sakaryalı Yusuf Durdurmuş… Hayatın ona koyduğu engelleri hiç umursamamış, her zaman kendi yolunu çizen, cesur bir adamdı.
Arkadaşlarıyla kayalıklara oturmuş, denizin serin esintisini içlerine çekerek sohbet ediyorlardı. O sırada yanlarındaki bir çift, huzursuz bir şekilde Yusuf ve arkadaşlarına bakmaya başladı. Yusuf’un ve arkadaşlarının engelli olduğunu fark eden genç kadın alaycı bir ifadeyle konuştu:
“Buraya gelmemelisiniz, engellisiniz. Evde otursanız daha iyi olmaz mı?”
Yusuf’un içinde bir anlık bir sızı belirdi, ama sustu. İnsanların kalplerindeki engelin, kendi görme engelinden çok daha büyük olduğunu biliyordu. Nazik ama kararlı bir sesle yanıt verdi:
“Biz de herkes gibi deniz havası almak için geldik. Engelli olmak, yaşamdan uzak kalmak demek değildir.”
Konuşmalar burada son buldu. Bir süre sonra Yusuf, bir şeyler almak için ayağa kalktı. Bastonuyla dikkatlice ilerlerken, ayağına boş bir cam şişe takıldı. Eğildi, şişeyi yerden aldı ve çöpe attı. Bir insanın fark etmeyeceği kadar küçük bir detaydı bu belki, ama Yusuf için çevresini korumanın ve insan olmanın bir gereğiydi. Elinde poşetle geri döndüğünde, arkadaşlarını seslenerek yerlerini öğrenmek istedi. Fakat o an, o soğuk ve ağır sesi duydu:
“Madem görmüyorsun, neden geldin buraya? Bizim huzurumuzu bozmaya hakkınız yok! Görmüyorsanız evinizde oturun!”
Bu defa Yusuf bir şey söylemedi. İçindeki burukluğu bastırdı, bastonunu sıkıca kavradı ve arkadaşlarının yanına oturdu. Çekirdeğini açıp bir avuç aldı. Derken…
Bir çığlık! Bir çırpınış! Kayalıklardan suya düşen birinin sesi yükseldi. Hemen ardından panikle bağıran bir erkek sesi:
“Sevgilim boğuluyor! Yüzmeyi bilmiyor! Allah rızası için biri atlasın, ben de yüzemem!”
Kalabalık bir anda hareketlenmişti. İnsanlar panik içinde denize simitler atıyor, ama akıntı kızı gittikçe uzağa sürüklüyordu. Yusuf, hızla tişörtünü çıkardı, bastonunu kenara bıraktı. Yanlarından geçen panik içindeki adamın kolunu tuttu.
“Beni yönlendir, nereye atlamalıyım?”
Adam şaşkın bir ifadeyle Yusuf’a baktı. Gözleri görmeyen birinin böyle bir durumda kendini denize atmaya cesaret edeceğine inanmak zordu. Ama Yusuf için düşünmeye zaman yoktu. Bir can tehlikedeydi!
Kendi korkularını bir kenara bırakarak, bastığı zeminin bilinmezliğini unutup kendini Marmara’nın serin sularına bıraktı. Suya düştüğünde bir kayalığa dirseği çarptı, kesik oluştu ama bunu umursamadı. Yukarıdan gelen seslere odaklandı, elleriyle denizi taradı. Sonunda parmakları bir şeye dokundu… Kızın saçları!
Tuttu, sıkıca kavradı ve var gücüyle kıyıya doğru yüzmeye başladı. Dirseğinden süzülen kanı, kaslarını yakan yorgunluğu düşünmedi. Tek düşündüğü, o kızı hayata geri döndürmekti. İnsanlar yukarıdan onu izliyor, bazıları dua ediyordu. Yusuf, yorgun düşmesine rağmen kıyıya kadar geldi. Yukarıdan uzanan eller, kızı yukarı çekti.
Yusuf ise sırtüstü suyun üzerinde kalıp derin bir nefes aldı. Ama tam o anda, ikinci bir su sesi duyuldu. Kızın sevgilisi, Yusuf’u hareketsiz görünce gururuna yediremeyip denize atlamıştı. Ne yazık ki yüzmeyi bilmiyordu ve o da boğulmaya başladı. Kalabalık yine çığlıklarla doldu. Yusuf güç bela başını kaldırdı.
“Ne oldu?” diye sordu.
“Biri daha atladı!” dediler yukarıdan.
Derin bir nefes alıp kendini toparladı. Yorgun bedenine rağmen tekrar suyun içinde ilerlemeye başladı. Genç adamın kolunu kavradı ve yavaşça kayalıklara doğru çekti. Yukarıdakiler uzanıp ikisini de yukarı aldılar.
İnsanlar Yusuf’un etrafını sardı. O ise hâlâ sessizdi. Kurtardığı genç adam, gözleri dolu dolu, utanç içinde konuştu:
“Abi… Kız arkadaşım için özür dilerim. Size haksızlık yaptı. Ama ona gülüp geçen herkes arasından bir tek siz canını tehlikeye atarak onu kurtardınız. Size ne kadar teşekkür etsem az. Siz olmasanız belki burada bir can kaybolacaktı. Allah razı olsun.”
Yusuf hafifçe gülümsedi.
“Dostum, bir insanın hayatı söz konusuysa, kim olduğunun hiçbir önemi yoktur. O an, elimden geleni yapmaktan başka bir şey düşünmedim.”
Genç adam bir adım yaklaştı.
“Ben de seni hareketsiz görünce boğuluyorsun sandım ve düşünmeden suya atladım. Ama fark ettim ki, ben sadece içimdeki vefa borcunu ödemek istemişim. Sen benim de hayatımı kurtardın.”
Yusuf elini adamın omzuna koydu.
“Senin atlamana gerek yoktu, ama yaptın. Şimdi, sakın unutma. Artık Sakarya’da bir abin var. Ne zaman başın sıkışsa, bir ihtiyacın olsa, ben buradayım.”
O gün Moda Sahili, bir insanlık dersiyle yankılandı. Yusuf, engel tanımayan yüreğiyle iki hayat kurtarmıştı. Ve belki de en önemlisi, o gün orada olan herkese bir ders vermişti:
Gerçek engel, bedende değil, kalplerde olur bazen. Ama insan, isterse, her türlü engeli aşabilir.