YANINDA ISLANACAK BİRİ: İNSANLIĞIN EMANETİ, MUHTAÇLIK VE CESARETİN DERİNLİĞİ
Hayat çoğu zaman yağmur gibidir; kimini şiddetle döver, kimini usulca ıslatır; ama hiç kimseyi kuru bırakmaz. İşte bu yüzden insan, bazen şemsiye tutacak birini değil; yanında ıslanacak birini ister. Çünkü gerçek ihtiyaç korunmak değil; anlaşılmak, paylaşılmak ve aynı gökyüzü altında aynı yağmurun ağırlığını omuz omuza taşımaktır. 🤍
Bir görme engelli düşün… Bastonunu yere vura vura ilerler. Her adımı bilinmezliği yarmak, her sokağı sabırla okumaktır. Kaldırım bir cümle, kavşak bir imtihandır. Tam orada bir ses duyulur: “Beraber geçelim mi?” Cümle kısadır ama yürek uzundur; dünyanın ağırlığı yarıya iner. Çünkü bazen yol göstermekten daha büyüğü, yolun orta yerinde yanında durmaktır.
Öte yanda, engelsiz bir insan var… Gündüz iş, gece düşünce. Kağıtların, faturaların, beklentilerin arasında nefesi daralır. Kimse onun yerine karar veremez, kimse kalbindeki sızıyı devralamaz. Ama bir dost gelir, konuşmadan bir sandalyeye oturur. Sadece varlığıyla odanın havası değişir. Yükler yerinden kıpırdar; insan anlar: Muhtaçlık, yük olmak değil; birbirinin yüreğine tutunmaktır.
“Allah’a emanet ol,” deriz. Bu, sıradan bir veda değil; hakikatin kısa cümlesidir. Kimse kimsenin rızkını veremez, ömrünü uzatamaz, kaderini yazamaz. Görme engelli biri kalabalık metroda yön ararken kimse onun tüm yolunu yürüyemez; ama “Koluna girebilir miyim?” diyen bir nezaket, karanlığı azaltır. Engelsiz biri gece mutfağa su içmeye kalktığında boğazında düğümlenen endişeyi kimse yutamaz; ama telefondaki “Yanındayım,” mesajı içini ferahlatır. Hakikat şudur: Hepimiz Allah’a emanetiz.
Deniz kıyısında bir sahne… Görme engelli bir yüzücü suya girer; serinlik, özgürlük, ritim. Kulaçlar sayılmaz, hissedilir. Suyun içinde yön değil, yürek vardır. Kenarda izleyen engelsiz arkadaşı birden fark eder: “Asıl engel cesaretsizliktir.” Cesaret, gözle değil gönülle görmektir; sınır, bedende değil zihindedir. Biri direnciyle umut olur, diğeri şükrüyle derinleşir; iki hayat birbirine ayna tutar.
Bir park düşün… Salıncakta oturan engelli bir çocuk; arkasında onu iten engelsiz bir çocuk. Rüzgâr saçları karıştırır, kahkahalar göğe karışır. Kimse kimseye acımaz; herkes birbirine iyi gelir. Yardım, üstünlük değil; insanlığın ortak dili olur. Saygı, merhameti eğmeden; merhamet, onuru incitmeden yan yana durur.
Ve şehir… Koşuşturan kalabalık, acele eden adımlar. Birisi asansör kapısını tutar, diğeri sırada yer verir, öteki kulaklığını çıkarıp “Size nasıl yardımcı olabilirim?” der. Küçük jestler büyük duvarları yıkar. Çünkü iyilik, gürültü istemez; doğru anda edilen bir söz, vaktinde uzanan bir el, bir ömrün istikametini değiştirir.
İnsan insana muhtaçtır; ama bu muhtaçlık, kimseyi yük yapmaz. Aynı sofrada aynı lokmayı bölüşmek, aynı yağmurda aynı ıslanmayı göze almaktır. İşte o an, içimizden bir dua yükselir:
“Bizi senden başka kimseye yük etme Allah’ım!” 🤍
Gerçek dostluk şemsiye uzatmak değil; fırtınada yan yana yürümektir. Gerçek sevgi korunaklı duvarların ardına saklanmak değil; açık gökyüzünde cesurca ıslanmaktır. Gerçek insanlık, teslimiyetle emanet olmayı bilip birbirine tutunmaktır.
Ve sonunda insan anlar:
En büyük güven, bir şemsiye değil; yanında ıslanacak birini bulabilmektir.
Umut, birlikte yürümeyi göze aldığında doğar.
Cesaret, karanlığı gözle değil kalple gördüğünde büyür.
REHBER KOORDİNATÖR BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU MİLLİ YÜZÜCÜ YAZAR ŞAİR BİLGİSAYAR YAZILIMCISI SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ