GÖRME ENGELLİ BİREY: IŞIĞA YÜRÜMEK YA DA GÖLGEDE KALMAK
Bazen hayat, insana sadece iki seçenek sunar:
Ya karanlığa teslim olursun ya da elinle dokunamasan bile ışığa yürürsün.
Gözlerin görmese de kalbinin önünde yollar açılır;
Ama o yollardan hangisini seçeceğin, senin cesaretine bağlıdır.
İşte görme engelli olmak, tam da bu cesaret sınavının adı…
Ya başkalarının çizdiği dar ve karanlık yolda, başını eğip usulca yürürsün…
Ya da kendi yolunu bastonunun ucuyla, yüreğinin ateşiyle açarsın.
Ne yazık ki hâlâ toplumda kökleşmiş bir bakış var:
Engelli birey okumamalı, çalışmamalı, üniversite hayali kurmamalı…
Öğretmenlik, avukatlık, doktorluk ona yakıştırılmaz.
Sanatla, sporla, toplumsal meselelerle ilgilenmesi “fazla” bulunur.
Tiyatroya gitmesi, bir konsere katılması, bir kitap kulübünde bulunması yadırganır.
Hak araması, dernek kurması, toplumsal sorunlara çözüm önermesi ise gereksiz görülür.
Bu dar bakış, engelliyi eve mahkûm eder.
Bastonunu kullanmak yerine birinin koluna girmeli… Resmi kurumlardan yalnızca gıda ya da para yardımı talep etmeli…
Sosyal hayata adım atmamalı…
Kısacası, bağımsız bir yurttaş değil, yardım bekleyen sessiz bir figür olmalıdır.
Ama artık bu anlayışın ömrü bitti.
Çünkü yeni bir kuşak var:
Eğitim alan, teknoloji öğrenen, spor yapan, sanatla ilgilenen…
Kendi derneklerini kuran, haklarını yüksek sesle savunan…
Milli gelirden pay isteyen, fırsat eşitliği talep eden, kendi geleceğine kendisi karar veren…
Bağımsızlığı öğrenmiş görme engelliler, bastonlarını eline aldığında sadece yürümüyor; zincirlerini kırıyor.
Kendi başına çarşıya gidiyor, toplu taşımada yönünü buluyor, bilgisayar ve telefon teknolojisini üretken şekilde kullanıyor, eğitimini sürdürüyor, mesleğini icra ediyor.
Her sabah “Bugün ne yapabilirim?” diyerek uyanıyor, gününü planlıyor, fırsatları kovalıyor.
Ve diğer tarafta…
Bağımsızlığı öğrenmemiş, baston kullanmaktan çekinen, kendini geliştirmemiş görme engelliler var.
Günlerini WhatsApp gruplarında boş sohbetlerle harcıyorlar.
Dışarı çıkmak için başkasının müsait olmasını bekliyorlar.
Hayatlarının yönünü kendileri değil, başkalarının takvimi belirliyor.
Farkında olmadan kendi zincirlerini güçlendiriyor, bağımlılığın konforlu ama karanlık odasında yaşamayı kabulleniyorlar.
Aynı şehirde yaşayan iki görme engelli düşünün…
Biri sabah bastonunu alıp işine gidiyor, mesai bitince kursa katılıyor, hafta sonu tiyatroya gidiyor.
Diğeri ise hâlâ pijamalarıyla evde, saatlerce sanal sohbetlerle vakit öldürüyor.
Biri üretkenlik ve özgürlükle yaşıyor…
Diğeri beklemek ve tükenmekle…
Fark, engelin derecesinde değil; zihinsel tercihte .
Baston, sadece bir baston değildir; özgürlüğün anahtarıdır.
Teknoloji, sadece bir cihaz değildir; dünyaya açılan penceredir.
Cesaret, sadece bir kelime değildir; yaşam biçimidir.
Bağımsızlığı seçmek, hayata “Ben buradayım!” demektir.
Bağımlılığı seçmek ise kendi ışığını söndürmektir.
Ve şimdi soruyorum:
Bir görme engelli olarak, sen hangi tarafta olacaksın?
Işığa yürüyenlerden mi, gölgede bekleyenlerden mi?  Çünkü unutma… Engel gözlerde değil, yürekte başlar.
Gözlerin karanlık olsa da yüreğin ışığını kimse söndüremez.
Cesaretin varsa, bastonunla sadece adım atmaz; zincirleri kırarsın.
Ve o gün geldiğinde, toplum sana değil, sen topluma yol gösterirsin.  REHBER KOORDİNATÖR • BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU • ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU • MİLLİ YÜZÜCÜ • YAZAR • ŞAİR • BİLGİSAYAR YAZILIMCISI
SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ