Karanlığın içindeki ışık

Karanlığın içindeki ışık

Karanlığın İçindeki Işık: Görme Engellilerin Sessiz Çığlığı

Hayatın bütün yolları herkes için aynı görünmez. Kimileri ışıkla yürür, kimileri karanlığın içinde kendi yolunu arar. Görme engelliler için hayat, yalnızca adım atmak değil; her adımda irade göstermek, her baston darbesinde yeniden var olmak demektir. Onların attığı her adım, sıradan bir yürüyüş değil; insanın gücünü, direncini ve umudunu anlatan destansı bir yolculuktur.

Bir yol kenarında saatlerce beklemek… Dışarıdan bakan için sabırsızlık, görme engelli içinse hayata karşı verilen sessiz bir sınavdır. Karşıdan karşıya geçmek, sıradan bir hareket gibi görünse de aslında kulak kesilmek, çevreden gelen en ufak sesi bile rehber edinmektir. Bir kuş kanadı, bir baston tıkırtısı, bir adım sesi… Bunlar görme engellinin yolu bulma araçlarıdır. Yürümek, sadece yürümek değildir; hayata “ben buradayım” diyerek meydan okumaktır.

Bir ağaca çarpıp alnındaki acıyı gizleyerek “yok bir şey” deyip devam etmek… İşte görme engellinin kaderidir bu. Çünkü bilir ki hayatta daima “yok bir şey” diyerek ayakta kalmak gerekir. İnsanların diline düşen acımasız sorular, “Sahibin yok mu?” diye sorulan hoyratlıklar, “Anan baban nasıl bırakır seni böyle dışarı?” diye edilen sitemler… Bunlar sadece kelime değildir; kalbe saplanan, ruhu kanatan hançerlerdir.

Yeni bir işin kapısından içeri adım attığında, “Sen yapamazsın” diyen küçümseyici bakışlar… Oysa görme engellinin asıl mücadelesi gözleriyle değil, insanların zihninde ördüğü duvarlarla olur. Onlara bağırarak konuşanlar, acıyarak yaklaşanlar, “Yemeğini nasıl yiyorsun? Tıraşını nasıl oluyorsun?” diye soranlar… Farkında değillerdir; merak değil, hor görüdür söyledikleri. Oysa görme engelli, hayatla kavgasını sessizce verir. Bastonu, sadece yeri yoklayan bir alet değil; onurun, iradenin ve bağımsızlığın sembolüdür.
 Bağımsızlık: Düşe Kalka Öğrenilen Bir Zorunluluk

Her görme engelli için bağımsızlık bir seçenek değil, yaşamanın ta kendisidir. Çünkü hayat, kimsenin elini sürekli tutmaz. Bir gün mutlaka o el çekilir, işte o an tek başına yürümeyi bilmek gerekir. Baston, işte bu yüzden yalnızca bir yön bulma aracı değil, özgürlüğün kalemi, haysiyetin imzasıdır.

Evet, düşecek… Kimi zaman bir çukura basacak, kimi zaman yanlış bir sokağa sapacak, kimi zaman dizlerini parçalayan bir mantara ya da ayağını acıtan bir dubaya çarpacak. Ama yine de kalkacak, yeniden yürüyecek. Çünkü görme engelli için bağımsızlık, kaçınılmazdır. O, düşe kalka öğrenmek zorundadır. Başka yolu yoktur.

Mantarlar, dubalar, kaldırımların tuzakları… Her biri dizlerde bir yara, ayaklarda bir acı bırakır. Ama bu acı, geri adım attırmaz. Görme engelli, öyle ya da böyle ayakta kalmak zorundadır. Duyarsız insanların bakışlarına, acımasız hayatın zorluklarına rağmen yürümeye devam eder. Çünkü bağımsızlık, bir gün değil, her gün yeniden kazanılan bir zaferdir.

Bağımsızlık, başkasının gözüyle görmek değil; kendi yüreğiyle yol bulmaktır. Başkasının merhametiyle yürümek değil; kendi iradesiyle adım atmaktır. Çünkü bağımsızlık, “Ben de yaparım” diyebilmektir. Ve işte o cümle kurulduğu anda, dünyadaki tüm engeller birer birer yıkılır.

Bir çukurun içine düştüğünde çıkmayı öğrenir görme engelli… Sevdasına yakıştırılmayan yürek acısını içine gömer. Ve sevgilisinden gelen bir mesajı, hiç vakit kaybetmeden titreyen elleriyle cevaplar; çünkü bilir ki sevgi, zaman kaybedilmeden yaşanması gereken en büyük nimettir. O mesaj, sadece bir yazı değildir; kalbin attığını, hayata dair umutların hâlâ diri olduğunu fısıldayan bir nefes gibidir.

Bilgisayar hata verdiğinde, sabahlara kadar başında oturur, çözüm bulana kadar pes etmez. Bastonla yürürken üstüne araba sürenler, sadece yolunu değil, insanlığın vicdanını çiğnerler.

Durakta yalnız kalıp sigarasını yakan görme engelli, aslında sadece kendi yalnızlığına değil; insanlığın duyarsızlığına yanar. Çünkü çoğu kez yanında yürüyenler bile onun sesini duymazdan gelir. “Seninle ölüme bile varım” diyen kaç kişi çıkmıştır ki yoluna? Onun için dostluk, beklentisiz bir omuz, çıkarsız bir sadakat demektir.

O, sevgisine, varlığına, emeğine saygı bekler. Çünkü bilir ki bu hayatta yardım değil, eşitlik; acıma değil, onurlu bir duruş ister. Onun mücadelesi muhtaç olmak değil, kendi kanatlarıyla uçabilmektir.

Gerçek bilinmelidir: Görme engelliler aciz değil, azimlidir. Onlar da sever, onlar da üretir, onlar da hayatı sırtında taşır. En ağır yükleri omuzlarken bile en saf sevgiyi büyütürler. Asıl engel, onların gözlerinde değil, başkalarının kalplerindeki önyargılardadır. Bir gün bu önyargılar yıkıldığında, karanlığın içindeki ışık herkesi aydınlatacaktır.

Dünya unutmamalıdır ki; bir görme engellinin attığı her adım, insanlığın kendi vicdanına tuttuğu aynadır. O aynada acıma değil, saygı; küçümseme değil, hayranlık; umursamazlık değil, insanlık olmalıdır. Çünkü onların yolculuğu bir eksikliğin değil, dimdik bir varoluşun hikâyesidir.

REHBER KOORDİNATÖR BAĞIMSIZ YAŞAM KOÇU MİLLİ YÜZÜCÜ ENGELLİ HAK SAVUNUCUSU YAZAR ŞAİR BİLGİSAYAR YAZILIMCISI SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ