ERİŞİLEBİLİRLİK VARSA ENGELLİLİK YOKTUR
Rastgele bir bölgeye ağaç dik, elektrik direklerini dilediğin alana koy, trafik levhaları mı? Onlar görme engellilerin veya ortopedik engellilerin yürümesine mi engel olacak? Aman ne önemi var ki, onlar da o alanlarda yürümesinler canım. Dilediğin alana yerleştir, geç. Biz mi düşüneceğiz bunları (!).
Esnaf kaldırımda mallarını sergiliyor, bu da görme engellilerin yürümesine engel oluyormuş. E onlarda kaldırımda yürümesinler, koskoca yolu boşuna mı yapmışlar (!).
Kaldırıma park edilmiş araçlar görme engellilerin en büyük sorunuymuş. Kardeşim bir kere araçları park etmeye yol mu var, elbette kaldırıma park edeceğim. Bunlar görme engellilerin yürümesine engel oluyorsa, yoldan da yürümeye çekiniyorlarsa; onlar da evlerinde otursunlar. Hem sokakta ne işleri var ki (!).
Kaldırım yüzeylerinin düz olmaması, suların birikmesine, sendelemeye ve yürüyüşün sıkıntılı hale gelmesine neden oluyormuş. Yahu o kadar kusur kadı kızında da olur. Bu kadarı da sorun mu edilir canım, bu kadar ince düşünmeyin, hasta olursunuz (!).
Kaldırımlarda bodrum kat girişleri ya da merdiven boşlukları olmamalıymış, var olanların da etrafı demir parmaklıklarla çevrilmeliymiş, aksi takdirde görme engellilerin maazallah sakatlanmalarına yol açarmış, e onlar da dikkatli yürüsünler, düşmesinler cancağızım. Bunlar hep masraf (!).
Kaldırım olmayan yerlere veya derin olan kaldırım alanlarına parmaklıklar yapılmalıymış, görme engellilerin canı söz konusuymuş, bababa bak. Laflara bak. Yahu hangimizin canı emniyette ki, olacağı varsa olur. Bu kadar önlem almak niye? Hep vehimli kafalar işte (!).
Zorunlu alanlarda araçlar ters park edilmemeliymiş, zira yüksek araçları görme engelliler bastonlarıyla fark edemedikleri için başlarını vuruyorlarmış. Amma da canları tatlı. Altı üstü bir çarpma, amma da abarttınız. Arada sırada olur öyle (!).
Bütün trafik ışıklarına sesli sinyalizasyon takılmalıymış, bilhassa trafiğin yoğun olduğu yerlerde olmalıymış. Bunlarla kim uğraşacak (!).
Yol, kaldırım, kanalizasyon gibi yapım çalışmalarında mutlaka görme engellilerin fark edebileceği şekilde barikatlar yapılmalıymış, yapım çalışması da biter bitmez çukurların üzeri kapatılıp düzeltilmeliymiş ve üstüne üstlük bir de görme engellilere yardımcı olabilmek adına uyarıcı levhalar da konulmalıymış. Oldu paşam, başka isteğin var mı (?) Üç şekerli çay, yanına da kek verelim mi (?)
Geniş kaldırımlara görme engellilerin takip ederek yürüyebileceği farklı zeminler yerleştirmeliymiş ve yaya geçitlerinin, alt ve üst geçit girişlerinin zeminleri farklı döşenmeliymiş. Bunun amacı da görme engellinin alt ve üst geçit merdivenlerine kolaylıkla ulaşabilmesini sağlamakmış. Bu da çıktı başımıza, işimiz gücümüz yok, görme engellilere özel zemin tasarlayacağız (!).
Böyle okuyunca ne kadar da kötü geldi değil mi? Ama olanlar bunlar.
Şu ana kadar insanların lisan-ı kal ile değil de lisan-ı hal ile (söze dökmeseler de davranışlarıyla) söylediklerinden dem vurmaya çalıştım. Yazımızın buraya kadar olan kısmı biraz ironi tadında oldu. Şimdi ise meseleye hakikatin gözleriyle bakalım.
Asıl engel, yolların taşında değil, zihinlerin taşlaşmasındadır.
Sorun kaldırımın eğriliği değil, vicdanın körlüğüdür.
Bir ağacı rastgele dikmek, bir direği gelişi güzel koymak, bir aracı kaldırıma park etmek yalnızca şehir estetiğini değil, insan onurunu da zedeler.
Erişilebilirlik bir lütuf değildir, bir insan hakkıdır.
Erişilebilirlik varsa engellilik yoktur. Çünkü erişilebilir bir şehir, herkes için daha yaşanabilir bir şehirdir.
Bir görme engellinin bastonu neye takılıyorsa, orada aslında toplumun ilgisizliği ve duyarsızlığına takılıyordur.
Bu yüzden artık empati dönemini değil, eylem dönemini yaşamalıyız.
Erişilebilir şehirlerin inşası yalnızca belediyelerin değil, her vatandaşın görevidir.
Bir kaldırım taşını düzeltmek, bir rampayı yapmak, bir sinyalizasyonu sesli hale getirmek sadece fiziksel bir düzenleme değil; vicdanın sesi, insanlığın imzasıdır. O hâlde yapılması gerekenler nettir: • Ağaçlar, yol kenarlarına aralıkları ve hizaları eşit olacak şekilde dikilmeli; dallar görme engellilerin çarpmayacağı şekilde budanmalıdır.
• Kaldırımlar, bastonlara uygun özel kılavuz yüzeylerle donatılmalı, engellilerin yön bulmaları kolaylaştırılmalıdır.
• Trafik levhaları yüksekçe yerleştirilmeli; park mantarları, engel oluşturmayacak biçimde dizayn edilmelidir.
• Kamu binaları, asansör tuşlarından giriş kapılarına kadar kabartmalı, sesli ve erişilebilir hale getirilmelidir.
• Otobüslerde sesli durak anonsları, erişilebilir ikaz düğmeleri ve sesli kapı sistemleri standart olmalıdır.
• Duraklar ve yaya geçitleri, bastonla fark edilebilir yüzeylerle düzenlenmeli; yol çalışmalarında güvenli barikatlar zorunlu hale getirilmelidir.
• Trafik ışıkları, sesli sinyalizasyonla desteklenmeli ve bu sistemlerin bakımı sürekli olarak yapılmalıdır.
• Toplumun tüm kesimleri — sürücüler, esnaflar, belediye personeli, vatandaşlar — erişilebilirlik bilincine sahip olmalı, bu konuda düzenli eğitimler verilmelidir. Unutulmamalıdır ki erişilebilirlik yalnızca engellilerin değil; yaşlıların, çocukların, hamilelerin ve yarının bizlerinin de hakkıdır.
Bir şehir, herkesin yürüyebildiği kadar medenidir.
Bir kaldırım, herkesin adım atabildiği kadar insancadır.
Bir ülke ise, en zayıfının hayatına ne kadar kolaylık getirebiliyorsa o kadar güçlüdür.
Bugün bir görme engelli bastonunu kaldırımı tanımak için değil, toplumun vicdanını ölçmek için sallıyor.
Ve her baston darbesinde şu soru yankılanıyor:
“Ben mi engelliyim, yoksa siz mi engel koyuyorsunuz?”
Erişilebilirlik varsa engellilik yoktur.
Yeter ki yollar değil, düşünceler düzelsin.
Yeter ki şehirler değil, gönüller erişilebilir olsun. Engelli Hak Savunucusu – Rehber Koordinatör – Milli Yüzücü – Bağımsız Yaşam Koçu – Şair – Bilgisayar Yazılımcısı – Yazar
SAKARYALI YUSUF DURDURMUŞ
